4.GÜN: PORTOFINO – MONACO – NICE (335 KM)



  
Olmak istediğim yerde dalga sesleriyle gözlerimi açtım.. Hala rüya görüyor olmalıydım.. Zaman ilerliyor, daha gezecek çok yer var, o yüzden hemen yola çıkmalıyız. Bu köyü terk etmeden önce, deniz kenar boyunca yer alan ve Riomaggerio’yu Manarola’ya bağlayan Via dell’Amore’da yani Aşıklar Yolu’nda yürüyerek Manarola’ya da gitmeye karar verdik. Bu yolun en önemli özelliği, aşıkların asma kilitleri yol üzerindeki tellere asmaları, ve aşklarının sonsuz olacağına inanmaları. Yolun başına gidiyoruz, ancak o da ne L Yol tamirde olduğu için kapalıymış L  Kaderimize küsüyoruz ve birkaç fotoğraf çektikten sonra Riomaggiore’ye geri dönüyoruz.
Arabamıza biniyoruz ve gelmek için hayal kurduğum bu sevimli balıkçı kasabasına güle güle diyorum.. Ama üzülmek yok, çünkü bugün çok güzel başka yerler göreceğiz. Hedefimiz: Portofino J
Şarkılara ev sahipliği yapan bu sevimli balıkçı kasabasına varmadan önce Sant Margarita isimli bir kasabadan geçtik. Tek kelimeyle hayran kaldık. Çok düzenli, yemyeşil, huzurlu bir turizm kasabası. Santa Magarita’dan Portofino’ya bağlanan yol hep deniz boyu gidiyor ve insanlar için bisiklet ve yürüme yolu yapılmış. Şu manzarada bir sabah yürüyüşü yapan insan yaşlanır mı hiç?
Portofino yolunda kimi zaman yol çok daralıp tek şeride iniyor, böyle durumlar için de bir çare üretilmiş ve karşılıklı iki tarafa dönüşümlü olarak yanan trafik ışıkları koymuşlar. Böylece ışığı yanan yolu kullanıp diğer taraftaki bekliyor.

Ve sonunda şarkılara konu olmuş o güzel sahil kasabasına ulaşıyoruz. Limanın hemen yanındaki otoparka arabamızı park ederek (saati 5.50 Euro. biz 1 saati aşmadan çıktık otoparktan J) limana indik. Sakin, şirin, kendi halinde, mütevazi bir yer aslında. Ben çok gösterişli, bizi boğacak, itecek, zengin işi bir yer bulacağımızı düşünürken çok sevimli bir sahil kasabasıyla karşılaştık. Bolca fotoğraf çekip manzaranın tadını çıkardık. Bu sırada tur şirketleri gemilerle sürekli turist getiriyordu, Avrupa’ya gelenlerin mutlaka görmesi gereken bir nokta bence de.
Ancak buradaki fiyatlar biraz tuzlu. Otelleri sormaya kalkışmadım, ama zaten restaurantlardaki içecek fiyatlarından belli oluyordu. İçecek hakkımızı başka yere saklayıp son karelerimizi de çekerek bu güzel sahil kasabasına güle güle diyor ve yolumuza devam ediyoruz..

Bugünkü rotamız; Avrupa’nın turizm merkezi, en güzel sahil şeridi, jet sosyetenin gözdesi, Fransız rivierasının o muhteşem bölgesi: Cote D’azur. Fransızcada “Mavi Sahil” anlamına gelen bu bölge Monaco’dan başlayıp Marsilya’ya kadar sürüyor. Bugünkü hedefimiz Monaco ve Monte Carlo’ya uğrayıp akşama Nice’te olmak.

O yüzden hemen yolumuza devam ediyoruz ve yaklaşık 2 saatin sonunda Monaco’nun gökdelenleriyle meşhur o büyüleyici manzarasını görüyoruz. Dünyanın en küçük ve en zengin ülkeleri arasında bulunan Monaco’nun en bilinen şehri, casinolarıyla ve F1 yarışlarıyla ünlü Monte Carlo. Hemen Monte Carlo’ya iniyoruz ve arabamızı parkedip şehri keşfetmeye koyuluyoruz. Şehir çok temiz, çok düzenli. İnsanlar çok saygılı. Telaş yok, karmaşa yok.. Büyük parkların ve bahçelerin içinden geçerek meşhur Casino Meydanı’na çıkıyoruz. Herkes meydanda toplanmış fotoğraflar çekiyordu. Herhalde ünlü bir oyuncu falan geldi diye düşünürken, sonunda anlıyoruz ki casinolara gelen müşterilerin trilyonluk arabalarının fotoğraflarını çekiyorlarmış. Biz de geri kalmıyor ve uzay mekiğine benzeyen arabalardan birkaç kare alıyoruz J Meydanda bulunan meşhur Cafe De Paris’e geçiyor ve kendimize ziyafet çekiyoruz. Gerçi menümüz yine mütevazı, ama makarna hem çok lezzetli, hem de yanında şarapla çok büyük keyif veriyor. Bir de bütçeyi de düşünmek gerek tabi J
Yemeğimizi yedikten sonra deniz boyu biraz yürüyor ve arabamıza geri dönüyoruz. Bu arada F1 yarışlarının bizden 1 hafta sonra yapılacağını duyunca kaçırdığımız için üzülüyoruz.. Bu zengin, görkemli ve hareketli şehri geride bırakıp yola koyuluyoruz.

Tatile gelmeden önce gezi rotamız için araştırma yaparken Monaco ve Nice arasında Eze isimli bir Ortaçağ köyünün varlığından haberdar olmuştum. Yağmur hafiften başlamasına rağmen bu küçük köye gitmek istedim. İyi ki de gitmişiz. Dağın üzerinde, denize karşı kurulmuş bu şirin Ortaçağ köyünde kendinizi geçmişe yolculuk yaparken bulabilirsiniz. Her sokağında her dönemecinde ayrı bir sürpriz sizi bekliyor. Taştan yapılar o kadar güzel korunmuştu ki, insan hangi birini fotoğraflayacağını şaşırıyordu.

Bu küçük köyü de gezdikten sonra Nice yakınlarındaki Villefranche-sur-Mer sahil kasabasındaki otelimize yerleşmek için yola koyuluyoruz. Villefranche-sur-Mer, Nice Merkez’de olmayan, ama internetten araştırırken Nice’ten çok daha fazla beğendiğim bir tatil bölgesi. O yüzden, eski sokakları, sakin hayatı olan bu bölgede ayırtmıştık otelimizi. Ama işte yine bizi oyalayan o kabus geri geldi: Park yeri sorunu! Bütün sokakları gezmemize rağmen park yeri bulamadık, kapalı bir otopark bulduk, kapısındaki tarifeyi görür görmez nasıl kaçtığımızı şaşırdık (1 gecelik bedel: 36 Euro) En sonunda kale gibi bir yapının ardında umuma açık kocaman bir park yeri bulduk. Ve sıkı durun: geceliği sadece 1 Euro J ve bizim otele de çok yakın J hemen biletimizi alıp arabamızın önüne koyuyoruz ve otelimizi arıyoruz.
Burası daha kaliteli, daha zengin bir yer olmasına rağmen otelimiz çok güzeldi ve fiyatı da uygundu (54 Euro). Kaldığımız bütün oteller içerisinde en çok bu oteli beğenmiştik. Çok zevkle dekore edilmişti ve sahipleri de çok iyi insanlardı. Otelin alt katı da bar olarak işletiliyordu üstelik J Yolun yorgunluğunu otelin barında birer bira ile attık ve odamıza yerleştik. Ama gün batmadan limanı fotoğraflamak için hemen otelden çıkıp limanın ve eski yerleşimin bulunduğu bölgeye gittik. Yürüyerek nerdeyse 5 dakikada vardığımız bu bölgedeki yapılar gerçekten çok güzel korunmuştu ve insanın içini açıyordu. Ara sokaklar, renkli ve uzun evler insana huzur veriyordu. Ara sokaklardaki restaurantlara bir göz attık ama hem biraz tuzluydu hem de bize pek sıcak gelmedi. En son çare olarak otele dönüp barında takılmayı düşündük. Otele doğru yürürken çok şirin bir pizzacı gördük. Eşimin dikkatini iyi ki çekmiş çünkü o akşam o pizzacıda çok güzel vakit geçirdik. Küçücük, şirincik, sıcacık bir mekandı. Dışarda yağmur başlamıştı ve bu küçücük mekanda pizza ve şarap keyfi yaparak bugünü uğurlamak bize çok iyi gelmişti J Mekan sahibi gecenin sonunda bize limon likörü de ikram etti, çok lezzetliydi J
Not: Mütevazi restaurantlardaki fiyatlar hemen hemen aynı. Pizzalar: 10-15 Euro, Pastalar (makarna): 9-13 Euro. Şişe şarap da tercihe göre değişiyor ama en düşüğü 10-13 Euro arasında.
Yemeğimizi afiyetle yiyip otele dönüyoruz. Otelin altındaki bar dolmuş ve insanlar şarkılar söylüyordu, biz de bu ortama dahil olduk ve geceyi öyle bitirdik.


OTEL:  LA REGENCE               54 EURO
Tatil boyunca en çok bu oteli beğendik, Cote D’azur’da tatil yapmayı düşünenlere kesinlikle Villefranche-sur-Mer bölgesini ve bu oteli tavsiye ederim. Alt katta barı var, odalarda ücretsiz wi-fi var.



Post-it:
COTE D’AZUR’DA GEZİLECEK YERLER:
-          Şarkılara konu olmui balıkçı kasabası Portofino mutlaka ziyaret edilmeli
-          Cote D’azur bölgesi, Fransız rivierasının gözdesi bir bölgesi. Her kasabası ayrı güzel.
-          Monte Carlo’daki casinolar görülmeli
-          Denize hakim harika bir konumda bulunan eski Ortaçağ Kasabası Eze mutlaka ziyaret edilmeli, geçmişe yolculuk yapılmalı.

-          Biz Nice yerine Villefranche-sur-Mer’de kalmayı tercih ettik. Kalmayacaksanız bile mutlaka uğramanız gereken sevimli bir sahil kasabası.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder