3.GÜN: ROMA - PISA - CINQUE TERRE (508 KM)





Ertesi gün sabah 6’da uyandık. Güne ne kadar erken başlarsak o kadar çok yer gezeriz prensibiyle kendimizi Roma sokaklarına vurduk.




Önce İtalya’nın meşhur küçük espressocularından birinde kahve ve kruvasan ısmarlayarak kahvaltımızı yaptık. (Avrupa’da maalesef Türk mutfağındaki gibi kahvaltılar yok. Reçelli, peynirli, domatesli, ekmekli bir kahvaltı olsa kruvasana bakar mıydık hiç).
Sadece 1.5 dakika süren () kahvaltımızın ardından ilk durak olarak Roma’nın simgesi Collesium’a gittik.


MS 72 yılında İmparator Vespasian tarafından yapılma emri verilen ve dünyadaki en büyük amfi tiyatro olan Collesium önünde fotoğraf çektikten sonra sırasıyla Roma’da gidilmesi gereken yerler olan Fontana Trevi ve İspanyol Merdivenleri’ni gezdik.
Fontana di Trevi, Trevi’nin Çeşmesi anlamına geliyor ama bizim Türkler alakasıza “Aşk Çeşmesi” olarak çevirmişler. O yüzden orada adres sorarken “Where is Love Fontana” falan demeyin, gülerler sonra size. Ha bize güldüler mi diye sorarsanız, hayır, çünkü önceden bu bilgileri öğrenmiştim + haritalarımız yanımızdaydı).



Bu arada Roma'daki şebeke suları içilebiliyor. Her köşe başında rastlayabileceğiniz çeşmelerden rahatlıkla su içebilir, hatta şişelerinizi doldurabilirsiniz.
Bu yerleri de gezdikten sonra en önemli yere sıra geldi: Vatikan.
Dünyanın en küçük ülkesi olmasının yanı sıra Katolik Dünyasının da merkezi olması, buraya ayrı bir önem katmaktadır. Tabi bir de Angels & Demons hastası biri olarak ben çifte sevinç yaşıyordum.

Dini önemi çok büyük olan bu küçük ülkeyi, İsviçreli muhafızlar korumaktadır.
Biz de birer fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyoruz.


Vatikan Sarayı’na geçitle bağlantısı olan Saint Angelo’yu da görüp Robert Langdon’a selam çaktıktan sonra, bu kez de “su” elementli din adamının, havuzunda öldürülmeye çalışıldığı Navona Meydanı’ndayız. (Bilmeyen gerçek zannetmesin, kitapta – filmde geçen sahne bu) Bu meydanın en önemli özelliği, 4 kıtadaki 4 nehrin tanrısını sembolize eden “Dört Nehir Çeşmesi”. Bu nehirler: Afrika’daki Nil, Asya’daki Ganj, Avrupa’daki Danube ve Amerika’daki Plata’dır.

Navona Meydanı, çok huzurlu, insanın içini bir dinginliğin kapladığı, sessiz, sükunetli bir meydan.. Sadece su sesleri ve nazik turistlerin çıkardığı minik sesler var. Etrafındaki evlerin pencerelerinden sarkan çiçekler, su sesiyle bütünleşince insan oradan ayrılmak istemiyor. Ama gitmek zorundayız çünkü yolumuz uzun. Roma’dan ayrılmadan önce Pagan Roma tanrılarına adanan Pantheon Tapınağı’na da uğruyor ve o kocaman delikten gökyüzünü seyreyliyoruz.





Bu arada Roma trafiği o kadar sıkışık ve keşmekeş ki, insanlar çözümü, küçük arabalar sürmekte bulmuş.

Yola çıkma vakti, dün geldiğimiz yolu geri gidip Floransa’dan bu kez batıya, Pisa’ya ayrılacağız.
Yolda Toscana Bölgesi’ne özgü bir çok güzel köy olduğunu okumuştum ancak vaktimizin darlığından dolayı giremiyoruz ve yola devam ediyoruz. Gitmek isteyenler için araştırdığım ve gidilmeyi hak eden köyler: Siena, San Gimignano ve Da Vinci’nin doğduğu köy olan Vinci köyüne gidebilirsiniz)
Molalarla birlikte yaklaşık 4 saat süren yolculuğun ardından Pisa şehrine varıyoruz. Otoban’dan çıkıp şehrin merkezine ilerliyoruz. Yolu sağlı sollu ağaçlarla kaplı, pastoral bir köyden geçiyoruz.
Avrupa’da araba için park yeri bulmak gerçekten çok zor, büyük şehirlerde kapalı otoparklarda mutlaka yerler bulunuyor ama küçük şehirlerde yol kenarlarında arabalar için ayrılmış park yerleri genelde dolu oluyor ve boş yer bulmak için şehri 2-3 kere turlamanız gerekiyor. Neyse ki Pisa o gün çok kalabalık değildi ve biz Pisa Kulesi’nin yakınlarında bir park yeri bulup aracımızı park ettik.
Park yerleriyle ilgili not: Fiyatlar şehrine göre değişiyor ama genelde saati 1 ile 3 Euro arasında. Gündüz zaten 1 saatten fazla kalmıyoruz ama geceleri arabayı güvenli bir yere almak için parayı kıyıp kapalı otoparklara parkediyoruz.



Kule’nin önünde fotoğraf çekip Vaftizhane’yi de fotoğraflıyoruz ve aracımıza atlayıp yolumuza devam ediyoruz. Bugünkü son durak La Spezia bölgesindeki Cinque Terre köylerinden ilki olan Riomaggiore.
Pisa’dan çıktığımızda saat 18’e geliyordu ve elimde buakşamki otelin Booking sitesindeki çıktısını incelerken, otele son giriş saatinin 19 olduğunu görüyorum! Aman Allah’ım, kriz!! Kesinlikle yetiştiremeyiz, önümüzde daha en az 80 km yol var. Hemen otele mail atıyorum. Dönüş yapıyorlar ama kararları değişmiyor. Biraz yalvarınca son rakam 19:15’e kadar beklerim diyor. Gaza basıp gidiyoruz ki 10 dk sonra otoyolda uzun bir kuyruğun içine giriyoruz. Meğer yol çalışması varmış ve biz de bu çalışmanın içine denk geldik. Trafiği tek şeride indirdikleri için yığılma oluyor, ama neyse ki 10 dk. Sonra kurtuluyoruz. Gerçi ben her duruma karşılık yoğunluğun fotoğrafını çekiyorum, otel görevlisi arıza çıkarırsa Booking sitesine gönderirim diye.
Saat 19’da La Spezia bölgesine geliyoruz. Önümüzde 10 km yol ve 15 dk. Var. Uçurum kenarlarından süper manzaralarla kıvrılan virajlar eşliğinde 19:15’te Riomaggiore’ye varıyoruz, ama o da ne, köyün girişindeki park yeri dolu. Görevli yer yok diyor. Allah’ım öylece kaldık! Otel de yandı! Parasını da ödemek zorundayız! Ben iyice panik olmuşken içerden bir arabanın geldiğini gördük. Heyoo, boş yer var. Tam içeriye girerken bir de ne görelim, “1 gecelik park: 23 Euro” ohaa!! Mecburen parkediyoruz çünkü bu kez otel yanacak. Park görevlisi yanlışlık mı yaptı, yoksa kalanını yarın sabah alır diye mi düşündü bilemiyorum ama bizden sadece 3 Euro aldı. Kalanı yarın alır herhalde diye düşündük ve hemen oteli bulmaya başladık.
Bu arada hemen bu köylerin öneminden ve konumundan bahsedeyim. Cinque Terre, İtalyanca’da “5 yer” anlamına gelir, adından da anlaşılacağı gibi denize uzanan kayalıklar üzerinde 5 köyün bulunduğu bir milli park burası.
        Monterosso al Mare
        Vernazza
        Corniglia
        Manarola
        Riomaggiore
Köylerin hepsi birbirinden güzel renkli evlere ve patika yollara sahip. Köyler birbirlerine kara yoluyla ve trenle bağlı. Yıllardır hep internette bakınırken görüp gitmek için hayal kurduğum bir yerdi burası.


 



Yıllar önce internette fotoğraflarını görüp buraya vurulmuştum.. O günden sonra, hayattaki en büyük hedeflerimden biri, bu balıkçı kasabasını ziyaret etmekti.
Kayalıkların üzerine uzanmış renkli renkli evlerin bulunduğu, uçurumda dalgaların vurup durduğu ürpertici ama gidilesi köylere gitmekti hep hayalim.. ve sonunda oldu, ama bu kadar stresle gideceğimi hiç tahmin etmemiştim 

Her neyse, aracımızı park ettik ve limana doğru yürümeye başladık. Zaten köyde tek yol var ve aşağıya doğru gidiyor. Renkli güzel evlerin aralarından yürürken bizim oteli buluyorum. Adamla konuşuyoruz, adam rezervasyonumuzun iptal olduğunu, ama bize kendi dairesini verebileceğini söyledi. Buna da şükür diyip adamın dairesine gittik. Tabi adamın dairesi de turistlere “apart” olarak kiralanan bir daire. Kayalıkların üzerine kurulduğu için çok dik merdivenlerle çıkılan bu daire köye özgü eski evlerden biriydi. Çok güzel dekore edilmişti ve limanın hemen yanındaydı. İyi ki böyle olmuş dedik, çünkü buraya ait evlerden birinde kaldığımız için oranın yaşantısını, deniz kokusunu, ara sokak seslerini içimize çektik.

Güneş batmadan limanda fotoğraflarımızı çekip karnımızı doyurmak için kendimize restaurant aramaya koyulduk. Pek fazla insanın buraları bilmemesine rağmen, müdavimi olanlar da vardı o yüzden fiyatlar liman civarında biraz tuzluydu. Biz biraz daha iç taraflara giderek şipşirin bir pizzacı bulduk. Çok güzel dekore edilmişti ve ortamı çok sıcaktı. Pizzalarımızı ve şarabımızı ısmarlayarak yıllardır hayalini kurduğum yerde olmanın tadını çıkardık.

Yemeğin ardından tekrar limana indik ve hep hayalini kurduğum bu güzel köyün bir de gece halini fotoğrafladık. Her hali başka güzeldi..


Olmak istediğim yerde olmanın huzuruyla otelimize dönüp dalga sesleri eşliğinde güzel bir uykuya daldık.
OTEL:
Locanda Dalla Compagnia (tabi sonra sahibinin apartında kaldık): (58 Euro)
Otelde kalmadığımız için yorum yapamıyorum.
Post-it:
ROMA’DA GEZİLECEK YERLER:
        Arabayla gidenler, Roma’nın trafiğinde 2 katı dikkatli olsunlar. Acayip yoğun ve keşmekeş bir trafik var. Biz iki kere kaza atlattık.
        Roma’da gezilecek yerler malum: Vatikan, İspanyol Merdivenleri, Fontana Di Trevi, İspanyol Merdivenleri ve Collesium. Bu ana noktaları gezdikten sonra özellikle Pantheon mutlaka ziyaret edilmeli. Pantheon’un hemen arka sokağındaki, 4 kıtayı ve 4 nehri temsil eden çeşmenin de bulunduğu Navona Meydanı’nı da ziyaret edip, cafelerinde bu anlamlı heykele karşı bir espresso içmelisiniz.
PISA’DA GEZİLECEK YERLER:
        Pisa, çok küçük bir köy, İtalya’nın bir çok köyüne benziyor, ama İtalya’nın simgesi haline gelen meşhur eğik Pisa Kulesi önünde fotoğraf çekmeden, İtalya’dan ayrılmak sanırım biraz ayıp olur
CINQUE TEREE’DE GEZİLECEK YERLER: /
RIOMAGGIORI’DE GEZİLECEK YERLER:
        Cinque Terre, tur şirketlerinin rotalarında yer almayan bir bölge. Henüz keşfedilmemiş olması kesinlikle onun böyle bakir kalmasının en önemli sebebi. Eğer turlardan bağımsız bir İtalya tatili yaparsanız, kuzey batıdaki bu şirin köyleri görmenizi ve Riomaggiori’yi Manarola’ya bağlayan yürüyüş yolu Via Dell Amore’da yürümenizi tavsiye ederim.
        Ayrıca 5 köyü de gezmek isterseniz, köyleri birbirine bağlayan tren seferleri var




 

2 yorum:

  1. Merhaba notlariniz cok keyifli ve basdondurucu bir hizla panoramik bir gezi olmus :) yanlis bir bilgi var onu duzeltmek isterim. Cinque terre italyanin en cok turist alan yerlerinden biridir. Kesfedilmemis bir yer degil hatta bu bolgeye yilda girebilecek turist sayisina kisitlama getirilmesi soz konusudur bilginize.. sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. Merhaba notlariniz cok keyifli ve basdondurucu bir hizla panoramik bir gezi olmus :) yanlis bir bilgi var onu duzeltmek isterim. Cinque terre italyanin en cok turist alan yerlerinden biridir. Kesfedilmemis bir yer degil hatta bu bolgeye yilda girebilecek turist sayisina kisitlama getirilmesi soz konusudur bilginize.. sevgiler..

    YanıtlaSil