1. GÜN: MILANO - VERONA - VENEDIK (324 KM)



Ve o gün geldi çattı. Uçağımız İstanbul – Milano seferi, ama bizim bir de Kıbrıs’tan İstanbul’a uçmamız gerekiyor. İstanbul uçağı sabah 4:40’ta, hal böyle olunca geceden havaalanına gitmemiz gerekmekte. Güzel yavrumuz Poyraz’ı anneannesine teslim edip kokusunu içimize çeke çeke, onu öpe öpe havaalanına geldik. İstanbul aktarmasıyla öğleye doğru Milano Malpensa Havaalanı’na vardık.




Dikkat: Avrupa’nın bu bölgesinde saatler bizimkinden 1 saat geri.
Havaalanından çıkmadan önce ilk iş olarak kendimize birer İtalya GSM simkartı aldık, çünkü Türkiye – Kıbrıs simkartlarının roaming’i acayip pahalı oluyor. İtalya Vodafone’un simkartı 9.90 Euro, içinde 250 mb internet de var. Bize yaklaşık 3-4 gün yetti. Ondan sonra internet üzerinden yine yükleyebiliyorsunuz.
İkinci ve en önemli işimiz ise kiralık arabamızı bulmak. Yolcu çıkış kapısından çıktık ama ne gelen var ne giden. Yaklaşık yarım saatimizi böyle bekleyerek yedikten sonra sorup soruşturuyoruz ve kiralık araç şirketlerinin havaalanının alt katında olduğunu anlıyoruz. Doğruca aşağıya iniyoruz. Şirketi buluyoruz, işlemleri hallediyoruz ve Fiat Panda’mıza kavuşuyoruz. Bu arada 10 günlük kira bedeli 350 Euro. Çok yeni ve çok temiz bir araba. 8.000 km’deki bu cici arabayı bakalım kaç bin Km’de teslim edeceğiz.



Önceden dersime iyice çalıştığım için havaalanından çıkar çıkmaz, telefonun GPS’inin de yardımıyla hemen otoyolu buluyoruz ve tatil nihayet başlıyor.

Hedefimiz Venedik, ama az zamanda çok yer gezme prensibimizden hareketle Venedik yolu üzerindeki Verona kentine de 1 saatliğine olsun uğramak istiyoruz. Ancak dün geceden beri uykusuz olduğumuzdan dolayı, yol  kenarındaki bir benzincide duruyor ve benzincinin yanındaki kafede, İtalya'ya özgü birer espresso içiyoruz. Çok az gibi görünüyor ama bir yudumu insanın zıpkın gibi olmasına yetiyor.





 
İtalya'daki dinlenme noktaları, İtalya insanının toplanıp güzel vakit geçireceği mekanlar aslında. Günün pazar olması nedeniyle, bir grup arkadaş da benzincide toplanmış şarap içerek eğleniyordu.









Molaların ardından ilk durağımız Verona'ya varıyoruz. Shaekspeare’in ünlü Rome & Juliet’inin geçtiği; Romeo’nun Juliet’e serenad yaptığı ünlü Casa Di Guliette’yi (Juliet’in Evi) görmeden Verona'yı gezdiniz sayılmaz. Ara sokaklarda dolana dolana zor da olsa buluyoruz Juliet’in evini. O meşhur balkonu görür görmez tanıyorum, çünkü gitmeden önce internetten bayağı araştırmıştım.


Balkonu ve avluyu fotoğraflamak ücretsiz. Dileyenler belli bir ücret karşılığında Juliet’in balkonuna çıkıp poz verebiliyor. Biz çıkmadık, ama balkonun boş anını yakalamak için de bayağı bir uğraştık.



Evin bahçesinde bir de Juliet’in heykeli var. Rivayete göre heykelin sağ göğsüne dokunanın aşkı ölümsüz olurmuş. Heykelin sağ göğsündeki renk değişiminden, ne kadar ellendiğini anlayabiliyoruz.


 
Bahçedeki bir diğer rivayet de duvarlara sakız yapıştırmak. Sakız yapıştıranlar da aşklarının ölümsüzlüğe ulaşacağına inanıyor.

Juliet’in evinden sonra sokakları gezmeye devam ediyoruz. Verona’nın sokakları sanat kokuyor. Tarihi ve sanatsal dokusu çok güzel korunmuş, çok huzurlu bir şehir.

 
O günün Pazar olmasından dolayı olacak ki, sokaklar çok kalabalık.
 
Verona’nın önemli bir diğer yapısı da 30.000 kişilik Arena’sı. İtalya’nın 3. Büyük amfi tiyatrosu olma özelliğine sahip bu yapı, ihtişamıyla bizi büyülüyor.
 
 Arena’nın önünde fotoğraf çektikten sonra, dün akşamdan beri koşuşturmadan yorgun düşen bünyemize bir ziyafet hediye ediyoruz.
 
Yaklaşık 1 saatlik molanın ardından tekrar yola çıkıyoruz ve akşam saatlerinde Venedik’in kara kısmı olan Mestre’ye varıyoruz. Yolda bizi feci bir yağmur tutuyor ama akşama doğru yağmur azalıyor. GPS yardımıyla otelimizi bulup yerleşiyoruz. Otelimiz aslında bir kamp alanı. Booking sitesinde görüp bayılmıştım, bungalowların yer aldığı şirin bir kamp alanı.




Odamıza yerleşip Skype üzerinden oğlumuzla görüşüyoruz  Kamp alanının  restaurantında karnımızı doyurup şarabımızı içiyor ve Venedik’e uyanmak üzere gözlerimizi kapatıyoruz.


OTEL:
Tek kelimeyle bayıldık! Yemyeşil bir alana kurulmuş bungalowlar, insana tam bir tatil havası veriyor. Fiyatlara göre hizmet çok iyi. Resataurantındaki yemekler hem çok lezzetli hem de çok uygun fiyatlı. Sabah kuş sesleriyle uyanmak çok iyi geldi. Odalarda ve tüm otelde ücretsiz wi-fi var.



Post-it:
-          Venedik’e gelenler, mutlaka Verona’ya da uğramalı
-          Juliet’in evi ve Arena, Verona’da mutlaka ziyaret edilmeli
-          Juliet’in evinin bahçesindeki Juliet Heykeli’nin sağ göğsünü ellemeyi unutmayın J
-          Venedik’teki oteller biraz pahalı, kara tarafındaki Mestre’de daha uygun fiyatlı oteller bulabilirsiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder