Olmak istediğim yerde dalga sesleriyle gözlerimi açtım..
Hala rüya görüyor olmalıydım.. Zaman ilerliyor, daha gezecek çok yer var, o
yüzden hemen yola çıkmalıyız. Bu köyü terk etmeden önce, deniz kenar boyunca
yer alan ve Riomaggerio’yu Manarola’ya bağlayan Via dell’Amore’da yani Aşıklar
Yolu’nda yürüyerek Manarola’ya da gitmeye karar verdik. Bu yolun en önemli
özelliği, aşıkların asma kilitleri yol üzerindeki tellere asmaları, ve
aşklarının sonsuz olacağına inanmaları. Yolun başına gidiyoruz, ancak o da ne L Yol tamirde olduğu
için kapalıymış L Kaderimize küsüyoruz ve birkaç fotoğraf
çektikten sonra Riomaggiore’ye geri dönüyoruz.
Arabamıza biniyoruz ve gelmek için hayal kurduğum bu sevimli
balıkçı kasabasına güle güle diyorum.. Ama üzülmek yok, çünkü bugün çok güzel
başka yerler göreceğiz. Hedefimiz: Portofino J
Şarkılara ev sahipliği yapan bu sevimli balıkçı kasabasına
varmadan önce Sant Margarita isimli bir kasabadan geçtik. Tek kelimeyle hayran
kaldık. Çok düzenli, yemyeşil, huzurlu bir turizm kasabası. Santa Magarita’dan
Portofino’ya bağlanan yol hep deniz boyu gidiyor ve insanlar için bisiklet ve
yürüme yolu yapılmış. Şu manzarada bir sabah yürüyüşü yapan insan yaşlanır mı
hiç?
Portofino yolunda kimi zaman yol çok daralıp tek şeride
iniyor, böyle durumlar için de bir çare üretilmiş ve karşılıklı iki tarafa
dönüşümlü olarak yanan trafik ışıkları koymuşlar. Böylece ışığı yanan yolu
kullanıp diğer taraftaki bekliyor.
Ve sonunda şarkılara konu olmuş o güzel sahil kasabasına
ulaşıyoruz. Limanın hemen yanındaki otoparka arabamızı park ederek (saati 5.50
Euro. biz 1 saati aşmadan çıktık otoparktan J)
limana indik. Sakin, şirin, kendi halinde, mütevazi bir yer aslında. Ben çok
gösterişli, bizi boğacak, itecek, zengin işi bir yer bulacağımızı düşünürken
çok sevimli bir sahil kasabasıyla karşılaştık. Bolca fotoğraf çekip manzaranın
tadını çıkardık. Bu sırada tur şirketleri gemilerle sürekli turist getiriyordu,
Avrupa’ya gelenlerin mutlaka görmesi gereken bir nokta bence de.
Ancak buradaki fiyatlar biraz tuzlu. Otelleri sormaya
kalkışmadım, ama zaten restaurantlardaki içecek fiyatlarından belli oluyordu.
İçecek hakkımızı başka yere saklayıp son karelerimizi de çekerek bu güzel sahil
kasabasına güle güle diyor ve yolumuza devam ediyoruz..
Bugünkü rotamız; Avrupa’nın turizm merkezi, en güzel sahil
şeridi, jet sosyetenin gözdesi, Fransız rivierasının o muhteşem bölgesi: Cote
D’azur. Fransızcada “Mavi Sahil” anlamına gelen bu bölge Monaco’dan başlayıp
Marsilya’ya kadar sürüyor. Bugünkü hedefimiz Monaco ve Monte Carlo’ya uğrayıp
akşama Nice’te olmak.
O yüzden hemen yolumuza devam ediyoruz ve yaklaşık 2 saatin
sonunda Monaco’nun gökdelenleriyle meşhur o büyüleyici manzarasını görüyoruz.
Dünyanın en küçük ve en zengin ülkeleri arasında bulunan Monaco’nun en bilinen
şehri, casinolarıyla ve F1 yarışlarıyla ünlü Monte Carlo. Hemen Monte Carlo’ya
iniyoruz ve arabamızı parkedip şehri keşfetmeye koyuluyoruz. Şehir çok temiz,
çok düzenli. İnsanlar çok saygılı. Telaş yok, karmaşa yok.. Büyük parkların ve
bahçelerin içinden geçerek meşhur Casino Meydanı’na çıkıyoruz. Herkes meydanda
toplanmış fotoğraflar çekiyordu. Herhalde ünlü bir oyuncu falan geldi diye
düşünürken, sonunda anlıyoruz ki casinolara gelen müşterilerin trilyonluk
arabalarının fotoğraflarını çekiyorlarmış. Biz de geri kalmıyor ve uzay
mekiğine benzeyen arabalardan birkaç kare alıyoruz J Meydanda bulunan meşhur Cafe
De Paris’e geçiyor ve kendimize ziyafet çekiyoruz. Gerçi menümüz yine mütevazı,
ama makarna hem çok lezzetli, hem de yanında şarapla çok büyük keyif veriyor.
Bir de bütçeyi de düşünmek gerek tabi J
Yemeğimizi yedikten sonra deniz boyu biraz yürüyor ve
arabamıza geri dönüyoruz. Bu arada F1 yarışlarının bizden 1 hafta sonra
yapılacağını duyunca kaçırdığımız için üzülüyoruz.. Bu zengin, görkemli ve
hareketli şehri geride bırakıp yola koyuluyoruz.
Tatile gelmeden önce gezi rotamız için araştırma yaparken
Monaco ve Nice arasında Eze isimli bir Ortaçağ köyünün varlığından haberdar
olmuştum. Yağmur hafiften başlamasına rağmen bu küçük köye gitmek istedim. İyi
ki de gitmişiz. Dağın üzerinde, denize karşı kurulmuş bu şirin Ortaçağ köyünde
kendinizi geçmişe yolculuk yaparken bulabilirsiniz. Her sokağında her
dönemecinde ayrı bir sürpriz sizi bekliyor. Taştan yapılar o kadar güzel korunmuştu
ki, insan hangi birini fotoğraflayacağını şaşırıyordu.
Bu küçük köyü de gezdikten sonra Nice yakınlarındaki Villefranche-sur-Mer
sahil kasabasındaki otelimize yerleşmek için yola koyuluyoruz. Villefranche-sur-Mer,
Nice Merkez’de olmayan, ama internetten araştırırken Nice’ten çok daha fazla
beğendiğim bir tatil bölgesi. O yüzden, eski sokakları, sakin hayatı olan bu
bölgede ayırtmıştık otelimizi. Ama işte yine bizi oyalayan o kabus geri geldi:
Park yeri sorunu! Bütün sokakları gezmemize rağmen park yeri bulamadık, kapalı
bir otopark bulduk, kapısındaki tarifeyi görür görmez nasıl kaçtığımızı
şaşırdık (1 gecelik bedel: 36 Euro) En sonunda kale gibi bir yapının ardında
umuma açık kocaman bir park yeri bulduk. Ve sıkı durun: geceliği sadece 1 Euro J ve bizim otele de çok
yakın J
hemen biletimizi alıp arabamızın önüne koyuyoruz ve otelimizi arıyoruz.
Burası daha kaliteli, daha zengin bir yer olmasına rağmen
otelimiz çok güzeldi ve fiyatı da uygundu (54 Euro). Kaldığımız bütün oteller
içerisinde en çok bu oteli beğenmiştik. Çok zevkle dekore edilmişti ve
sahipleri de çok iyi insanlardı. Otelin alt katı da bar olarak işletiliyordu
üstelik J
Yolun yorgunluğunu otelin barında birer bira ile attık ve odamıza yerleştik.
Ama gün batmadan limanı fotoğraflamak için hemen otelden çıkıp limanın ve eski
yerleşimin bulunduğu bölgeye gittik. Yürüyerek nerdeyse 5 dakikada vardığımız
bu bölgedeki yapılar gerçekten çok güzel korunmuştu ve insanın içini açıyordu.
Ara sokaklar, renkli ve uzun evler insana huzur veriyordu. Ara sokaklardaki
restaurantlara bir göz attık ama hem biraz tuzluydu hem de bize pek sıcak
gelmedi. En son çare olarak otele dönüp barında takılmayı düşündük. Otele doğru
yürürken çok şirin bir pizzacı gördük. Eşimin dikkatini iyi ki çekmiş çünkü o
akşam o pizzacıda çok güzel vakit geçirdik. Küçücük, şirincik, sıcacık bir
mekandı. Dışarda yağmur başlamıştı ve bu küçücük mekanda pizza ve şarap keyfi
yaparak bugünü uğurlamak bize çok iyi gelmişti J
Mekan sahibi gecenin sonunda bize limon likörü de ikram etti, çok lezzetliydi J
Not:
Mütevazi restaurantlardaki fiyatlar hemen hemen aynı. Pizzalar: 10-15 Euro,
Pastalar (makarna): 9-13 Euro. Şişe şarap da tercihe göre değişiyor ama en
düşüğü 10-13 Euro arasında.
Yemeğimizi afiyetle yiyip otele dönüyoruz. Otelin altındaki
bar dolmuş ve insanlar şarkılar söylüyordu, biz de bu ortama dahil olduk ve
geceyi öyle bitirdik.
OTEL: LA
REGENCE 54 EURO
Tatil boyunca en çok bu oteli
beğendik, Cote D’azur’da tatil yapmayı düşünenlere kesinlikle
Villefranche-sur-Mer bölgesini ve bu oteli tavsiye ederim. Alt katta barı var,
odalarda ücretsiz wi-fi var.
Post-it:
COTE D’AZUR’DA GEZİLECEK YERLER:
-
Şarkılara konu olmui balıkçı kasabası Portofino
mutlaka ziyaret edilmeli
-
Cote D’azur bölgesi, Fransız rivierasının
gözdesi bir bölgesi. Her kasabası ayrı güzel.
-
Monte Carlo’daki casinolar görülmeli
-
Denize hakim harika bir konumda bulunan eski
Ortaçağ Kasabası Eze mutlaka ziyaret edilmeli, geçmişe yolculuk yapılmalı.
-
Biz Nice yerine Villefranche-sur-Mer’de kalmayı
tercih ettik. Kalmayacaksanız bile mutlaka uğramanız gereken sevimli bir sahil
kasabası.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder